Şehid bu düşüncesini gerçekleştirmek ve İslami Cemaatten gerekli izni almak için fikirlerini onlara anlattı. Bu hayırlı ve elzem olan amel için Şehid’in ilgilenmesi şartıyla yerinde bir karar olarak görülmüştü. Ona gerekli izinleri verip hemen işe koyulmasını istediklerinde Şehid buna çok sevindi; fakat Bilal bu duruma biraz üzülmüş, arkadaşlarından ayrılma vaktinin gelmiş olması onu hüzünlendirmişti.
Acildeki hasta bakıcı Asım amcanın getirdiği yaralıyı hemen bir kabine alıp eline baktı. Acil müdahale gerekiyordu. Doktor çağrıldı. Gelen doktor bir yandan Garip’in elinin üzerindeki yanan derileri kaldırıyor öte yandan Asım amcadan olayın nasıl olduğunu sorup duruyordu. Asım amca ise doktora olanları kendi evinde yaşanmışçasına anlatıyordu.
Polis amiri tamda böyle bir cevap bekliyordu. Bugüne kadar bu tür baskınlarda yakaladıkları birçok kişiye buna benzer soru sorduğu halde hiçbirinden ilk etapta doğru cevap alındığına şahit olmamıştı. Polisin kendince doğruya ulaşmak için geliştirdikleri bazı yöntemler vardı. Onlardan en etkilisi hiç şüphesiz kişiyi ölümle korkutmaktı.
90’lı yıllarda bir haziran sabahıydı. Güneş havayı aydınlatmak için yavaş yavaş yükselirken, karanlık ise yerini aydınlığa terk ediyordu. Karanlığa galebe çalan aydınlık, gece karanlığının ihanet yuvalarında planlanan kirli işleri de açığa çıkarıyordu. Gün yeni olaylara gebeydi. Kararmış kalpler tarafından haziranın sıcak havasına kan kokusunu bulaştırmak için tüm hazırlıklar yapılmıştı. Biri yirmi, diğeri yirmi üç yaşlarında iki kişi silahlarını bellerine takıp kan kusturmak için yola koyulmuşlardı. Hedeflerinde yine bir Cemaat mensubu vardı.
Tarık, cesaretiyle ve zekâsıyla ön plana çıkmıştı. Her nerede Cemaat mensuplarına yönelik bir saldırı yapılsa ya da saldırı olacağı haberi gelse Tarık mutlaka orada bulunup en ön saflarda yerini alırdı. Korkusuzdu, belki de bu yüzden İslam düşmanları bu korkusuz cengâveri ortadan kaldırmaya bu kadar kararlıydılar.
Bilal bir ön tedavi olarak yaralarının üzerine yanık merhemi sürüp yanan derinin daha fazla kurumasının önüne geçmeye çalıştı. Derisi kurumaya başlayan Metin’in yüzü her geçen dakika daha çok buruş buruş oluyordu. Yanık soğuyunca özellikle yüzündeki etkisi daha belirgin olmaya başlamıştı.
Bilal dün geceki polislerden kurtulmuş olsa da içi rahat değildi. Daha tedbirli olması gerekiyordu. Bazen en küçük bir hata neticesi ağır sonuçlar doğurabilirdi. Yaşadıklarını Şehid’e anlatıp elindeki kanlı poşet sayesinde kurtulduğunu söyleyince Şehid; –Daha dikkatli ol! Diye tembihte bulundu.
Günler su gibi akıp gidiyordu. Bu ev zamanla ikisine ait oldu. Artık ev sahipleri kendileriydi. Gelip gidenler ise misafirlerdi. Şehid, bazı günler uğrayıp ihtiyaçlarını soruyor, biraz sohbet ettikten sonra kendilerinden İslami hizmetleri hakkında bilgi alıp ayrılıyordu.
Şehid, Abdulkadir’i o halde görünce fena olmuştu. Bacağının hali içler acısıydı. Bakılacak, görülecek durumda değildi. Şehid, Baran’dan Abdulkadir’e giyecek bir şeyler getirmesini söyleyince Baran yan odadaki elbiselerinden bir şalvar ve de bir gömlek getirdi. Onları Abdulkadir’e giydirdikten sonra Şehid, Abdulkadir’i alıp evden çıktı. Bir taksiye binip Bilallerin bulunduğu eve geldiler. Abdulkadir’den, şüphe çekmemek için kendi başına yürümesini istemişti. Biraz daha dişini sıkıp acılarına tahammül göstermesini istediğinde Abdulkadir zorla da olsa yanan bacağının üzerine basarak normal bir şekilde yürümeye çalıştı.
Balıkçılarbaşı’nda bulunan Çarşı karakolun yanındaki büfe sahibi de ahlak bozguncularından biriydi. Polis kontrolünde olduğu için kendisini güvende zannedip ahlaksız neşriyatları fütursuzca satıyordu. Cadde üzerinde geçen insanların dikkatini çekecek şekilde açık-saçık dergileri büfenin önüne asması hâlâ kalbinde iman taşıyan insanların onuruna dokunuyordu. Fütursuzca işlenen bu ahlaksızlığa artık dur diyecek güçleri yoktu. Dilleriyle kınayıp söyleniyorlardı. İmanın en zayıf şeklini yaşıyorlardı.
O gün, gün boyunca hastanede babasının yanında kaldı. Onunla yakından ilgilendi. Onu yalnız bırakmamak için elinden geleni yaptı. Bu durum babasının gözünden kaçmamıştı. Oğluyla gurur duyuyordu. En azından kendisine bir şey olması durumunda ailesinin sahipsiz kalmayacağından emindi.
Terörle ilişkileri olabilir, diye yazılmış olması başlarına iş açmıştı. Terörle Mücadele ekipleri ziyarete geldikleri Mesut ve Melik’i sorguladıklarında onların PKK’nın baskı ve saldırılarına boyun eğmeyen İslami Cemaate mensup olduklarını anladılar. Onlar hakkında ne yapacaklarına karar veremediler. Bir yandan yaptıklarından dolayı onları tebrik etmek isterken öte yandan devletin silahlı güçlerine rağmen onların da silahlı olmalarını kabullenemiyorlardı. Bu yüzden amirleri kendilerinden yaralıların biraz daha iyileşmeleri halinde emniyette sorgulanmalarını istemişti.