Son günlerde rüyalarda kendimi şehitlerle birlikte görüyordum. Çok muhteşem bir sofraya beni davet edip duruyorlardı. Onlar beni yemeğe davet ettikçe ben “Henüz işim bitmedi, işim biterse İnşallah gelirim” deyip sofraya oturmuyordum.
Ertesi gün sataşmalar hiç hız kesmeden devam etti. Artık kutsallarımıza laf söylenemeyeceğini öğrenmiş olmalarına seviniyorduk. Bize sataşanlar, bizden gerekli cevabı aldıklarından bu durumu pek büyütme gereği duymuyorduk. Okulda yaşanan bu gerilim ve kavganın normal olduğunu artık biz bile kabullenmiştik.
Kendi aranızda haftada en az bir defa ders yapmalısınız. Dersler, Risale-i Nur’dan olsa iyi olur. Bunun yanı sıra hadis ve tefsir dersleri de yapabilirsiniz. Namazları mümkün olduğu sürece okulun mescidinde, Cemaat halinde kılmaya gayret edin. Sünnet namazları ve nafile orucu tutabilenler bunları ihmal etmesin. Özellikle namazlarınızı, diğer İslami Cemaatlerdeki kardeşlerle birlikte kılmaya gayret gösterin. Kardeşlerinizle birlikte aynı safta namaza durmanız, kalplerinizin birbirine yakınlaşmasına vesile olacaktır.
“Seni başımızdan atmaya çalışıyoruz, gel gör ki seni alacak birini bulamıyoruz. Senin gibi huysuz ve geçimsiz birini kim ne yapsın” diye söylediğimde onun kalbini gerçekten de incitmişti. Sanki beklediği ve ondan sakladığımız buymuş gibi sözlerimi ciddiye aldı. Duymak istediği sözleri söylemişim gibi davranmaya başladı.
Tarih, tekerrürden ibaretti. İslam adına mücadele verdiğiniz zaman, size engel olmak için şeytan ve dostlarının, kanınızı akıtmaktan asla geri durmayacaklarını siyer ve tarih kitaplarında çok okumuştuk. Şimdi bir başka zamanda, bir başka coğrafyada ortaya çıkan İslami Hareket olan Muhammedi yapı, seleflerinin yaşadığı şeyleri yaşıyordu. Muhammedi yapının tüm fertleri olarak, şehitlerimizin olabileceğini çok iyi biliyorduk. Buna rağmen kardeşlerimizin şehadeti hepimizi üzüyor, ancak onların ardından davamıza hizmet etmeye devam ederek emanetlerini korumak için daha fazla çaba ve gayret edebilme adına onlara söz veriyorduk.
İslam düşmanları kinlerinden olsa gerek okulda karşılaştıkları İslami kimlikli kimi buldularsa saldırmaya başlamışlardı. Daha önce de İslami kimliklerinden dolayı her hangi birisine yapılan saldırılara sessiz kalmayacağımızı kendilerine söylediğimiz halde buna aldırmamakla birlikte bizi hafife alıp hakaretler ederek küstahlaşmışlardı. Bir avuç “Sofi” diye söz ettikleri kişilerin kendilerine böylesi ağır bir darbe vurmalarını hazmedemiyorlardı. Aldıkları bu darbe sonucu örgütleri ve diğer sol görüşlü kesimler tarafından hesaba çekilen İslam düşmanları, kinlerini kusmak için kuduz köpekler gibi her tarafta İslami düşünceye sahip her kim varsa onlara yönelik saldırı seferberliği başlatmışlardı.
Ertesi gün okula geldiğimizde her şey çok daha farklıydı. Dün akşam kardeşimizi darp edenlerin saldırıya uğramaları, okuldaki İslam düşmanlarının öfkelerinin kabarmasına neden olmuştu. Bu durum, beklediğimiz bir şeydi. İslam düşmanlarının anlayamadıkları şey; bu işe kimin, nasıl cesaret ettiğiydi. Daha önce de İslami gruplara mensup kardeşlerimizi tek tük darp ettikleri halde hiç kimseden ses çıkmamıştı. Ne olmuştu da İslami gruplar artık kendilerine yapılan saldırıya cevap verir hale gelmişlerdi. Çok merak etmelerine rağmen bunun cevabını bulmaktan aciz kalıyorlardı.
Konferans günü gelip çatmıştı. Sabah erkenden tüm arkadaşlarımızla okulun bahçesindeki yerimizde hazır olarak bekliyorduk. Konferans için gelenleri, konferansın yapılacağı alana yönlendiriyorduk. Okul idaresi, konferansın izinsiz olduğunu emniyete bildirip buna engel olmalarını isteyince, konferansın yapılacağı alanın etrafı polislerle çevrilmişti. Gelenler, etrafta polislerin olmasından dolayı tedirgin olsalar da buraya kadar geldikleri için alanda kendilerine gösterilen yöne doğru hareket ediyorlardı.
Üniversite, şehir içinde adeta bir başka şehirdi. Türkiye’nin her yerinden çok değişik insanların bir araya geldiği bir merkezdi. Herkes kendi fikrine göre birilerini bulmak için çabalıyordu. Üst sınıfta bulunanlar yeni gelen öğrencilere yardımcı olmak bahanesiyle onlara kendi ideolojilerini anlatıp, onları kendi saflarına katmaya çalışıyorlardı. Yeni gelen öğrencilerin, yabancı bir yere gelmenin verdiği acemilik ve yalnızlıklarını kullanarak, kendilerine yakınlık gösterenlere ilgi gösterip onlara yanaşmalarını garipsemiyorduk elbette. Gözlerim bu durumda bile bizim dışımızda diğer İslami camialardaki gençleri arıyordu. İslami camiaların da yeni gelenlerle ilgilenmelerini arzu ettiğimden olsa gerek, hâlâ gözlerim etrafta birilerini arıyordu. Gözlerimin bana boş dönmesi beni hayal kırıklığına uğratsa da umudumu yitirmemeye çalışıyordum. Daha şimdiden, üniversitedeki çalışmalarımızın nasıl olması gerektiğiyle ilgili olarak aklımda bir şeyler oluşuyordu.
Bizim çalışmalarımız gibi bayanların da hizmet alanlarında yaptıkları çalışmaları vardı. Bayanların çalışmalarıyla birlikte İslami hizmet bereketlenip hız kazanıyordu. Neredeyse erkeklerin bulunduğu tüm camilerde bayanlar da Kur’an dersi vermeye başlamışlardı. Bayanların sorumluluğu biz erkeklerin sorumluluğundan daha çok ve ağırdı. Birçok bayan, camideki Kur’an derslerinin yanı sıra evlerindeki günlük işleri de yapmak zorundaydılar. Bir yandan ev işi, bir yandan da İslami hizmetlerde bulunmanın ne denli zor olduğunu ablamdan ve kardeşimden biliyordum. Bazen camide fazla oyalandıklarında annemden azar işittiklerine şahit olmuştum. Oysa biz erkekler onlardan çok daha rahattık. Hizmet alanında önümüzde onların ki kadar engel çıkmıyordu.
Bizler, üzerimize düşen şeylerden mesuldük. Gerisi Allah’ın takdiriydi. Allah dilerse eğer dinini “Allah bu dini, fâcir bir adamla da te'yid eder, kuvvetlendirir” bize gerek dahi kalmazdı. Hidayet yalnız O’na aitti. O dilediğini doğru yola iletendir.
Dedemden, Risale-i Nurun ne denli önemli bir eser olduğunu öğrendikten sonraki ilk işim, bu kitapları tedarik etmek oldu. Bazı kısımlarını anlamaktan zorlansam da içindeki hakikatler beni cezbetmeye yetmişti. Okuduğumda ondan aldığım lezzeti diğer muhtelif kitaplarda alamadığımı görmem bu sefer beni şaşırtmamıştı. Okuduğum Risale-i Nur külliyatının müellifi bu esirini Kur’an’ın bir reşhası olduğunu söylüyordu. Kur’an’da bulunan hakikatleri anlatan bir kitapla diğer sıradan kitapları kıyas etmek abesle iştigal etmekten farksızdı.