“Allah dostlarının üzerine belalar yağar, fakat onlar tıpkı yalçın kayalar gibi yerlerinde sapasağlam dururlar. Üzerlerine felaket gelir fakat onlar sabır ve itaat gözüyle bu felaketleri sadece seyrederler. Bedenlerini belalara mukavemete terk etmişlerdir. Kalpleri ile Cenab–ı Hakk’a uçmuşlardır. Onlar direksiz çadırlar, kuşsuz kafesler gibidirler. Ruhları Allah katında, bedenleri O’nun önündedir.”[1]
Akşam sorgu saati geldiği zaman, kendisinden vazgeçilmiş olduğunu düşündüğü için, hiç beklemediği bir anda hücresinin kapısı açıldı. “Kalk lan dön arkanı,” denildiğinde Taha ne yapacağını şaşırdı. Sonra soğukkanlı bir şekilde ayağa kalktı. Gözleri bağlandıktan sonra sorgu odasına götürüldü.
Cüneyt, yapması gereken bu önemli takip için sabah erken evden ayrılacakken Sait’in yanına gitti. Sait hâlâ uyuyordu. Aslında Sait’i uyandırmak istemiyordu. Ama içinde bir ses Sait’le vedalaşması gerektiğini fısıldıyordu. Bunun sebebini kendisi de bilmiyordu. Dün Veysi Hoca kendisine bu görevi verdiğinde farklı duygular yaşamasına da bir anlam verememişti. Sadece kendisini daha huzurlu hissediyordu.
–Soyun lan or… çocuğu, diyerek küfretti. Taha hiçbir şey demeden üzerindeki elbiselerini çıkardı. İç çamaşırını yırttıkları için Taha üryan bir şekilde onların önünde duruyordu. Bu nazik beden üzerinde kendi emellerini gerçekleştirmek için sabırları kalmamıştı. İnsanların bağırışlarından ve onların çektiklerini görmekten zevk alıyorlardı. –Sana son kez soruyorum. Silahı kimden aldın? Bize sadece bir isim ver yeter.
Sait’in iniltileriyle uyanan Cüneyt, onun durumuna acıdı. Kendisine verdiği nasihatlerin etki etmediğini görünce, Sait’i bir süreliğine kendi haline bırakmaya karar verip tekrar uykuya daldı. Gecenin sessizliğinde Rabbine ettiği münacatla rahatlayan Sait, sabah namazına yakın Cüneyt’i uyandırdı. Cüneyt, Sait’in daha iyi olduğu görünce sevindi. Taha’nın yokluğunda belki de tek tesellisi Sait’in yanında olmasıydı. Cüneyt en azından Sait’in kurtulmuş olmasından dolayı Rabbine şükrediyordu. Bir ara Sait’in de Taha’yla birlikte yakalandığını hayal ettiğinde, yaşayacağı acının ne kadar büyük olacağını anlayıp şimdiki durum için Allah azze ve celleye şükretti.
Taha, polis minibüsüne bindirildikten sonra gözleri bağlanıp Çevik kuvvete doğru yola çıkarıldı. Yakalanmasına pek aldırış etmiyordu. Çünkü bir gün bunun olabileceğini tahmin ediyordu. Polislerin Sait’ten hiç söz etmemelerinden, Sait’in kurtulmuş olduğunu düşündü. Bu, onun için yeterliydi. En azından Sait’in kurtulmuş olması sayesinde Cemaat kendisinden haberdar olacaktı. Çevik kuvvete girdiklerinde Taha’yı minibüsten indirip yakalanma kaydını yapmadan üzerini iyice aradılar. Ayakkabı bağını ve kemerini çözüp aldıktan sonra onu tek kalabileceği boş bir hücreye bıraktılar. Yakalananların intihar etmelerini engelleyebilmek adına ayakkabı bağlarını ve kemerini aldılar.
Veysi Hoca, Taha’nın yakalandığından emin olduğundan, Sait’i Taha’nın abisine gönderdi. Taha’nın yakalandığını bildi. Şayet polislerle evlerine gelirlerse, Taha’nın orada kaldığını söylemesini istedi. Sait, Taha’nın abisinin evine gidip durumu anlattığında, abisinin tepkisiyle karşılaştı. Abisinin öfkelenebileceğini kendisine söyleyen Veysi Hoca, Sait’e sabırlı olmasını ve sadece söyleyeceğini söyleyip gelmesini istemişti. Sait, Taha’nın abisinin öfkesine aldırmadan durumu anlatıp oradan ayrıldı.
Cemaat gönderdiği talimatta sadece, “Dayı” diye bilenen şahsı ve onun kaldığı evi takip etmelerini istedi. Bu talimatları rahat bir nefes aldılar. Böylece her gün sırasıyla bir, birlerine devrettikleri yeni bir düzen oluşturdular. Öğrendiklerini vakit kaybetmeden Cemaate iletmeye devam ediyorlardı. Cemaat öğrenmek istediği bir şey olduğunda Veysi Hoca aracılığıyla haber gönderiyordu. Cemaatin bu arkadaşlar vesilesiyle elde ettiği bilgiler sayesinde, kaç Müslümanın hayatının kurtulduğunu bilmeseler de, Cemaat bu arkadaşların çalışmalarında çok memnundu.
Hedef şahıs inmek için minibüs şoförüne işaret etti. Minibüsten indikten sonra, Taha minibüsün içinde arka tarafına bakarak şahsı kaybetmemeye dikkat ediyordu. Hedef şahıs, minibüsten indikten sonra yoluna yayan olarak devam ediyordu. Minibüs, durağa geldiğinde Taha hızlı bir şekilde minibüsten inip kendisini saklamaya çalıştı. Hedef şahıs buraya neden geldiği öğrenmek için kendisini iyice saklaması gerektiğini biliyordu. Aksi takdirde şüphelendiği anda onu kaybedebilirdi. Bunun için bir yandan dua ediyor bir yandan da elinden gelini yapıp saklanmaya çalışıyordu.
–Dün gece yaşadıklarını yazdığın notu Cemaate ulaştırdım. Senin notunu okuyunca Cemaat çok endişelendi. Bundan böyle arkadaşların geç saatlere kadar dışarda kalmamalarını, her ne işleri olursa olsun eğer tehlike arz edecek bir durum söz konusu olursa, bunu Cemaate bildirmelerini, Cemaatin kararına göre hareket etmelerini istedi. Hiçbir iş, kardeşlerimizin güvenliğinden daha önemli değildir. Bundan böyle daha dikkatli olun, diyerek arkadaşlarına Cemaatin kararını bildirdi.
Yatsı namazının ardından Adil Hoca ile Taha ev sahibiyle helalleşip evden ayrıldılar. Bu sefer yanlarında sakıncalı bir şey bulunmadığından evden çıkmakta bir sakınca görmemişlerdi. Taha, Adil Hocayı evine kadar bıraktıktan sonra kendi kaldığı eve gitti. Kendisine kapıyı açan Sait, karşısında Taha’yı görünce gözlerine inanamadı. Taha’nın bir daha kendileriyle birlikte olamayacağına neredeyse inanmıştı. Taha’dan umutlarını kesmişlerdi. Ümitlerini kestikleri bir anda Taha’yı karşılarında görünce şaşırmışlardı. Taha içeri girdiğinde Cüneyt’i orada bulmayı beklemediğinden bu sefer şaşırma sırası kendisine gelmişti. Üç arkadaş birbirlerine hasretle sarılıp özlem giderdiler. Birbirlerine anlatacak o kadar çok şeyleri vardı ki bunları anlatmak için sabırsızlanıyorlardı. Özellikle Cüneyt’in yakalandığını duyup duymadığını soran Sait’e şaşırmış bir şekilde duymadığını söyledi. Sait, heyecanlı bir şekilde Cüneyt’in yakalanışın ardından kendilerinin Veysi Hocayla birlikte üç gün boyunca birlikte kaldığını ve neler hissettiğini anlattı.
Cüneyt eve döndüğünde Sait’i kitap okurken buldu. Birlikte kahvaltı ettikten sonra Cüneyt boş olan odaya geçip yaptıkları çalışmaların raporunu yazdı. Akşam yatsıdan sonra raporları alıp evden çıktı. Bu tür durumlardan Sait de haberdar olurdu. Çünkü Sait’in hazırladığı raporları da Cüneyt götürdüğünden gideceği günü Sait’e söyler Sait’in o güne kadar raporlarını hazırlamasını isterdi.