41.39
  
48.32
  
109449.00
  
96.57

Özgürlük-Aydın Dağlı

Özgürlük-Aydın Dağlı

 

 

Ancak maalesef bugün özgürlükten en çok dem vuranlar meşru otoriteleri bırakıp gayrimeşru otoritelere boyun eğen insanlardır. Ne ki özgürlüğe tutkun oldukları iddiasında olan bu insanlar aslında asıl köleliği yaşadıklarının farkında değildirler.

AYDIN DAĞLI

Özgürlüğe Bakışlar

Bana göre özgürlük hiçbir insana boyun eğmemektir.

İnsanın kendisi gibi bir beşere boyun eğmesi ise zillet ve köleliktir. Çünkü ikisi de insanlıkta eşittir ve birinin diğerinden üstünlüğü yoktur. Bu anlamda kölelik, insanın kendini küçülterek herhangi bir insanın emri altına girmesi ona itaat etmesidir.

Peki, insan hiçbir varlığa boyun eğmez mi?

O, ancak Kâinatın Yaratıcısı, göklerin ve yerin Rabbi, kendisinin de var olma sebebi olan mülkün sahibine, tüm izzet kendisinin olan bir tek İlah’a boyun eğer, O’na kul/köle olur.

Çünkü O’na kul köle olmak izzettir, şereftir, yüceliktir. Nitekim asıl özgürlük de bu köleliktedir. İnsanın Yaratıcısını, kendisine nimet veren Rabbini bırakıp insanlara boyun eğmesi ise zillettir, ardır, utançtır. Ve kölelik de budur.

Şöyle bir soru sorulabilir: İnsan, sosyal bir varlıktır ve sosyal hayatın düzeni için mecburen bazı insanlara itaat etmelidir. Eğer insanlara itaat kölelikse, özgürlük için tüm toplumsal otoritelere isyan etmek mi gerekir?

Hayır! Burada ince bir fark vardır. Allah Azze ve Celle’ye hakiki kul/köle olan özgür bir insan da toplumdaki meşru otoritelere itaat eder. Ama bunu Rabbinin emri doğrultusunda yapar. Evlat, anne babasına; kadın, kocasına; toplumdaki bir birey de toplumun meşru yöneticilerine Allah Teâlâ’nın emri doğrultusunda ve O’nun belirlediği sınır çerçevesinde itaat eder.

Burada asıl itaat insanlara değil Allah Teâlâ’ya yapılmıştır. Çünkü O’nun emri ve çizdiği sınırlar çerçevesinde yapılmıştır.

Alçalma ve zül olan itaat Allah’ın emri olmadan yapılan itaattir. Hele anne baba gibi, üzerinde toplumsal ittifak oluşmuş yöneticiler gibi meşru otoritelere karşı gelip gayri meşru kişilere boyun eğmek, bir de bunu özgürlük diye sunmak büyük bir aldanış ve körlüktür.

Ancak maalesef bugün özgürlükten en çok dem vuranlar meşru otoriteleri bırakıp gayrimeşru otoritelere boyun eğen insanlardır. Ne ki özgürlüğe tutkun oldukları iddiasında olan bu insanlar aslında asıl köleliği yaşadıklarının farkında değildirler. Konuyu somutlaştırmak için farazi bazı şahısların özgürlüğe bakışını okuyalım:

Ferhat, 22 yaşında. Toplumsal düzene başkaldırmış bir grup arkadaşıyla silahlanıp dağlara çekilmiştir. İnsanoğlunun aradığı özgür hayatı dağlarda bulmuş, burada toplumun dayattığı hiçbir kurala itaat etmeden özgür bir hayat yaşamaktadır.

Hasan, 22 yaşında, Ferhat’ın okul arkadaşı. Ona göre Ferhat, toplumdaki meşru otoriteye boyun eğmekten kaçınmış ancak dağlarda kurulan gayrimeşru otoritelerin kölesi olmuştur. Toplumsal kurallar uzun yıllar içinde tüm toplumun katkısıyla oluşturulduğundan onlara boyun eğmek özgürlüğü sınırlasa da kimsenin onurunu incitmez. Ancak meşruiyetini elindeki silahtan alan dağ otoritelerine boyun eğmek insanın hem özgürlüğünü hem onurunu elinden alır.

***

Kenan, 60 yaşında. Köyde iken köy odasından, şehirde de girdiği tüm dernek ve dost meclislerinden kavga ederek ayrılmıştır. Ona göre yapısı itibariyle haksızlığa ve dayatmalara tahammülü yoktur. O özgürlüğe o kadar tutkundur ki çevresinde hiçbir dostunun/arkadaşının kalmamış olmasının bir önemi yoktur. Önemli olan etrafında birilerinin olması değil, özgür olmasıdır ve şu anda yalnız olsa da özgürdür.

Mehmet, 58 yaşında, Kenan’ın komşusu. Ona göre Kenan, nefsinin kölesi olmuştur. Hiçbir ortamda kendisi dışında birinin öne çıkmasına tahammülü yoktur. Hep ben, ben, ben diyerek etrafındaki herkesi dağıtmış, nefsinin ve kibrinin esiri olmuştur.

                    

Hakan, 23 yaşında. Anne babasına karşı gelerek evden ayrılmış. Ona göre evden ayrılarak, anne baba baskısından kurtulmuş, özgürlüğüne kavuşmuştur. Şu an kimseye hesap vermeden dilediği şekilde davranabilmektedir.

Müslüm, 23 yaşında, Hakan’ın arkadaşı.  Ona göre Hakan’ın şu an takıldığı arkadaşları hiç de tekin insanlar değildir. Hem onların da arasında belli bir hiyerarşi vardır ve Hakan, sözü geçenlerin isteklerine karşı gelememektedir. Bu sebeple de özgürlüğünü kaybetmiştir. O, kendisine son derece düşkün olup kendisinden tecrübeli olan anne babasının sözünü dinlemekten hep fayda gördüğünü söyleyip kendisinden bir parça olan ailesinin tavsiyelerini gözetmekle özgürlüğünü kaybetmediğini düşünmektedir.

                   

İpek, 30 yaşında. Altı yıl evli kaldığı eşinden kendi talebiyle boşanmıştır. Ona göre kadınlar için evlilik bağı esarettir. Kendisi boşandıktan sonra özgürlüğüne kavuşmuştur. Şu an dilediği şekilde özgürce hareket edebilmektedir.

Zeynep, 35 yaşında, İpek’in komşusu, on dört yıllık evli. Ona göre hayatın zorluk ve sıkıntılarını tek bir kişinin yüklenmesi çok zordur. Kendisi eşi ile beraber bu yükü ortaklaşa omuzlamakta ve tüm sıkıntıların altından kalkmaktadırlar. Buna karşın evliliğin bazı kısıtlamalarına katlanmak da gayet tabiidir. Hem kocası da aynı durumdadır. Komşusu İpek ise şu an kendini özgür gibi hissetse de hayatın zorluklarını omuzlamak için mecburen evlilik dışında başka beraberliklere girecek ve daha büyük badirelere ve tutsaklıklara maruz kalacaktır.

                  

Selim, 27 yaşında. Üç yıldır bir kamu kuruluşunda memur olarak çalışmaktadır. Ona göre böyle bir işe girerek hayatını ve geleceğini teminat altına almış, ekonomik bağımsızlığını bir anlamda özgürlüğünü kazanmıştır.

Cemil, 27 yaşında, Selim’in arkadaşı. Ona göre Selim, özgürlükten mahrumdur. Günün sekiz saati üstlerinin emrinde çalışıp, talimatlarını uygulamakta bu anlamda kölelik yaşamaktadır. Kendisi işportacılık gibi geliri az bir iş yapsa da kimseden talimat almadığı için özgürlüğün tadını çıkarmaktadır.

                  

Fatih,  57 yaşında. Kabarık bir banka hesabı vardır. Dünyada parasıyla açmayacağı kapının olmadığını düşünmekte, dahası başına gelebilecek her türlü istenmeyen hadiseye karşı parası bir güvence olarak beklemektedir. Mevcut halde parasını harcamasa da hayatın tüm olumsuzluklarına karşı parasıyla hazırlık yaptığından hiçbir şeyden çekinmeden özgürce yaşamaktadır.

Salih, 54 yaşında, Fatih’in komşusu. Ona göre Fatih, parasıyla özgürlüğü elde etmek bir tarafa parasına esir olmuş durumdadır. Muhtemel risklere hazırlıklı olmak için ömrü boyunca para biriktirirken kendisini ve ailesini ihmal etmiş, sefil bir hayat sürmüştür. Kendisi ise birikmiş bir parası olmamakla beraber mevcut gelirini kendisinin ve ailesinin mutluluğu için harcamış; paraya köle olacağına, parayı kendine köle yapmış, özgür bir hayat yaşamıştır.

                    

Aylin, 23 yaşında. Ona göre herhangi bir sınırlama olmadan kişinin istediği şekilde giyinmesi özgürlüktür. Kendisi bu şekilde giyinerek özgür hareket ettiğini, örtünün ise tutsaklık olduğunu düşünmektedir.

Hatice, 23 yaşında, Aylin’in akrabası. Ona göre Aylin giyiminde rüküş duruma düşmemek için büyük bir çaba göstermektedir. Bu şekilde de modanın ve insanların beğeni duygusunun kölesi haline gelmiştir. Kendisi ise bir dış elbisenin içine girerek tüm baskılardan kurtulup özgür olmuştur. Hem artık o toplumda dişiliğiyle değil kişiliğiyle var olmaya başlamıştır.

                    

Özgürlüğü maddi koşullarda arayan insanlar da vardır. Böyleleri de bilmelidir ki bu anlamda özgürlük yoktur. Çünkü hayat, insanları sınırlayan o kadar çok engelle donatılmıştır ki maddi hayat içinde özgür olmak mümkün değildir.

İsterseniz bu sefer de yaşam koşullarının insanların özgürlüğünü sınırlaması ile ilgili birkaç farazi şahsın değerlendirmelerini dinleyelim:

İsmail, 30 yaşında, yürüme engelli. Ona göre ayakları olmadığından özgür hareket edememektedir. Şayet ayakları olsaydı ve herhangi bir yardım almadan dilediği şekilde gezip tozabilseydi kendini özgür hissedecekti.

Elif, 25 yaşında, görme engelli. Yaşadığı karanlık dünyada kendini özgür hissetmemektedir. Ama gözleri görseydi, dünyası aydınlanacak, o zaman dilediğince yaşayacak ve kendini özgür hissedecekti.

Soner, 29 yaşında. Evrakta sahtecilikten cezaevindedir. Kendisi cezaevinde olduğundan özgürlüğünden mahrum bulunmaktadır. Ona göre özgürlük bu kilitli kapıların dışına çıkmaktır. Cezaevinden çıktığı gün onun özgürlüğünü kazanacağı en mutlu günü olacaktır.

Haluk, 30 yaşında. Bedensel bir engeli yok. Cezaevinde de bulunmuyor. Ona göre sadece yürümekle, görmekle özgürlük olmaz. Kendisi yürüyebildiği ve görebildiği halde, hem cezaevinde de olmamasına rağmen kendini özgür hissetmemektedir. Çünkü yeterli geliri yoktur. Şayet iyi bir geliri olsaydı ve dilediği harcamaları yapsaydı kendini özgür hissedecekti.

Süleyman, 45 yaşında. Kendine ait şirketi bulunmaktadır. Ona göre iyi bir gelire sahip olmakla özgürlük kazanılmaz. Kendisinin şu an iyi bir geliri olmasına rağmen işinin tutsağı olmuş durumdadır. Öyle acımasız bir piyasa var ki yanlış bir tercihte tüm şirketi iflas edebilir. Bu sebeple hep gözünü dört açmak ve tüm ilgisini işine vermek zorundadır. Ne gönül huzuru ile bir tatil yapabilmekte ne de ailesine ve dostlarına vakit ayırabilmektedir.

Halil, 70 yaşında, emekli. Kendisinin iyi bir geliri olup çalışmak zorunda olmamasına rağmen kendini özgür hissedememektedir. Çünkü hastalıklar peşini bir türlü bırakmamaktadır. Hep vücudunu dinlendirmek, ilaç vakitlerini gözlemek ve iyi bir doktor arayışı ile vakti geçirmekte, hastalıklar özgürce davranmasına engel olmaktadır. Şayet sağlıklı olsaydı kendini özgür hissedecekti.

Arif, 71 yaşında, emekli. İyi bir geliri olup ciddi bir sağlık sorunu bulunmamaktadır. Ona göre ölümün olduğu yerde özgürlük yoktur. Yetmiş yaşına geldikten sonra ölüm düşüncesi bir türlü peşini bırakmamaktadır. Bir defa aklına düşünce de hiçbir şeyden zevk alamamakta, elleri kolları bağlanmaktadır.

Şüphesiz böyle örnekler arttırılabilir. Ama sonuçta tüm bunlar bize tek bir şeyi, hayatın zorlu koşullarının insanın istediği gibi hareket etmesine mani olduğunu söyleyecektir. Başka bir ifade ile özgürlüğü maddi koşullarda arayanlar her daim özgürlükten mahrum kalacaklardır.

                    

Bu anlamda özgürlük bedenle değil ruhla alakalıdır. Rabbine hakkıyla boyun eğen bir insan, bedenen hangi durumda olursa olsun özgürdür. Burada yine farklı iki bakış açısını okuyalım:

Ali, 24 yaşında. Zalim olduğunu söylediği otoriteye karşı çıkıp cezaevine girdi. Ona göre bedeni tutsak olsa da zalime boyun eğmeyerek ruhunu özgürleştirmiştir. Bu zulme sessiz kalanlar ise bedenen özgür olsalar da ruhen tutsaktırlar.

Murat,  30 yaşında. Ali’nin abisi. Ona göre Ali özgürlüğünü kaybetti. Ancak kendisi mantıklı davranarak özgürlüğünü korudu. Şu an dilediği şekilde gezip dolaşmaktadır.

Hapishaneye ilk girdiğim yıl, buraya kadar ifade ettiğim gerçekleri yarı nesir, yarı nazım tarzında ifade etmiştim. O dönem yazdıklarımla konuyu nihayetlendiriyorum:

Bedenim Zindanda Ruhum Firarda

Belki duvarlar engeldir dolaşmaya

Hatta kayıtlar da vurulur bedene

Ama hisse, duyguya, akla!

Peki, düşünceye hiç vurulur mu gem?

Vurulur mu sevgiye, özgürlük tutkusuna?

Ya aşka?

Sahi, ruha hiç gem vurulur mu?

İnsanı insan yapan şey ne?

Beden mi, yoksa ruh mu?

Her gün yenilenen bedense insan,

Ola ki bağlı ve mahkûmdur.

Ama ruhsa insanı insan yapan,

Her hal ve ortamda

Azade, hür ve özgürdür.

O ruh ki ölüme boyun eğmemiş,

Zamana bile asidir.

Kayıtlardan azade ve ebedidir.

Bedeni bağlansa da

Zindana atılsa da…

Ama mahkûmlar da var

Ruh seviyesine çıkamayan

Mücadeleleri ben ve beden olan

Tutkularının esiri,

Alışkanlıklarının kölesi olan insanlar.

Esaretlerinden gafil

Zindanlarından bihaber

Kendini özgür sananlar.

Kimi önyargılarının

Kimi benliğinin zindanında,

Zulme “evet” diyerek

Bedenlerini özgür, ruhlarını mahkûm kılanlar.

Akıntıya ters gidip

Kasırgalara karşı dik duran

Bize de mahkûm diyorlar.

Bedenimiz esir diye!

Oysa özgürlük ruhtadır;

Rahman’a kulluktadır.

Bedenimizi esir alsalar da

Ruhumuzu asla…

Bu yazıya tepkini ver!

Benzer Bloglar