41.39
  
48.32
  
109444.00
  
96.57

Zindan Hatıraları-Giriş

CEZAEVİNE GİRİŞ

İlk kez 1993 yılında, aranmaya başlandığım zamanlarda tedbir olsun diye kaldığım öğrenci evinde, işim olmadığı sürece dışarı çıkmamam istenildiği zaman bir nevi zindan hayatıyla tanıştım. Ev içinde geçirdiğim günler, benim için zindanın ilk günleriydiler. Ev içerisinde geçirmekte olduğum ilk günler çok sıkılsam da zamanla buna alıştım. Bazen günlerce dışarı çıkmadığım olurdu. Bir oda içerisinde geçen günlerde yaptığım tek şey kitap okumaktı.

Öyle bir zaman geldi ki kaldığım evde günlerin nasıl geçtiğini bile anlayamaz olmuştum. Günlük yaptığım her şey bir düzen içerisindeydi. Namazlarım, zikir ve ibadetlerimin bile bir saati vardı. Kitap okumak için kendimce yaptığım bir programa uyuyordum. Yemek ve yatma saatim bile neredeyse hiç şaşmazdı. Tüm bunlara rağmen yine de kendimi iyi hissederdim. O zamanlar bunun neden kaynaklandığını pek bilmezdim. Sadece Cemaatimin uygun gördüğü bir şeye itaat etmenin hazzını yaşardım. Evden dışarı çıkmadığım zamanlar gittikçe uzamaya başladı. Haftalarca çıkmadığım evden bazen bir saatliğine temiz hava almak için dolaşmaya çıkışım benim için tarifsiz bir mutluluktu. Ta ki bir gün polislerin aramasından son anda kıl payı kurtulana kadar. Durumu Cemaate bildirdikten sonra temiz hava için bile olsa mümkün olduğunca dışarı çıkmamam istenilmiş, ben de itaat etmiştim. Artık temiz hava almak için bile dışarı çıkmadığım için oda içinde daha fazla kalmaya başladım. Dışarı çıkmadığım zamanlar uzadıkça uzuyordu. Bu süre bazen ayları bulabiliyordu. Ama şikâyetçi değildim. Sıkılmıyor muydum? Hem de öyle bir sıkılıyordum ki koskoca dünyada kendimi yalnız hissedecek kadar sıkılıyordum. Öyle bir sıkıntı içindeydim ki bazen aklımın durduğu bile olurdu. O zamanlar ne okuduğum kitaptan bir şey anlardım, ne de yaptıklarımdan. Can sıkıntımın tek tesellisi namaz ve duaydı. Ancak ondan sonra normal halime dönebiliyordum. Ne zaman sıkılsam namaza durur, Rabbimle kendimce bir hasbihal eder, içimi Rabbime dökerek rahatlardım. Dışarı çıkmadan kaldığım en uzun süre altı aydı. Ondan sonra Rabbimin yardımıyla mecburen memleketimi terk etmek zorunda kaldım. Gittiğim yerde rahat rahat dışarıya çıkabiliyordum. Hatta bir iş bulup çalışmaya bile başladım.  Bu süre zarfında kendimi korumaya da çalışıyordum.  Her ne kadar tedbir alsam da kaderin önüne geçemeyeceğimi biliyordum.

2001’in Haziran ayında Diyarbakır’a tekrar gelmek zorunda kaldım. Gelişimin üzerinden birkaç gün geçtikten sonra yakalandım.  Cezaevinin bir ön aşaması olan gözaltı sürecim böylelikle başlamış oldu. Gözaltında kaldığım süre zarfında konulduğum hücre yaklaşık olarak dört metre kareydi. İçerde bir sünger yatak dışında başka bir şey yoktu. Hücreyi aydınlatan floresan lamba olmasaydı, kör kuyudan farksız bir yer olurdu herhalde. Hücremin duvarlarında burada daha önce kalanların yerdeki tozların yardımıyla yazdıkları yazılar vardı. Bir de henüz nasıl olduğunu bilmediğim siyah yazılar vardı. Siyah yazıların duvara nasıl yazıldığını parmak izimin alınmasından sonra anlayabildim.

Yakalanan her kişinin mutlaka parmak izini alırlardı. Benim de parmak izimi aldılar. Bu işlem sonrası parmaklarınızın siyahlar içinde kaldığını görürdünüz. Elinizi yıkamak için o anki polisin inisiyatifine kalıyordunuz. Polis isterse sizi lavaboya götürüp elinizi yıkamanıza izin verirdi. Aksi takdirde sizi hücrenize eliniz siyahlar içinde bırakırdı. Ellerinin siyahlığını gidermek için olsa gerek, duvarlara yazı yazarak ellerini biraz olsun temizlemeye çalışanların yazılarını sık sık okumak zorunda kalıyordum. Duvarlar duvar yazısından çok toz içinde kalan, yer yer siyah lekelerden oluşan kirli bir görünüme sahipti. Hücre tek kişilikti. En azından ben tek kalıyordum. Emniyet binasında kaldığım hücreden on taneye yakın vardı. Bunlar dolduktan sonra bazı hücreleri karşıt görüşler veya hasımlarla dolduruyorlardı. Ama benim kaldığım zamanlar sakindi. Sadece birlikte yakalandığım arkadaşım Murat vardı. Murat’la birçok konuda kader birliğimiz vardı. Birlikte Diyarbakır’dan çıkmış birlikte yakalanmıştık. Cemaatin hizmet alanındaki çalışmalarında birlikte olduğumuz için de kendisiyle dosya ortağı olmuştuk. Şimdi Murat bir başka hücredeydi. Sorgulanmamız devam ettiği süre boyunca da kendisiyle karşılaşmamamız için dikkat ediyorlardı.

Gözaltında kaldığımız on günlük süre, bir zamanlar öğrenci evinde kaldığım günlerin ne kadar da kıymetli olduğunu anlamama yetti. On gün sonra sorgulamaların ardından çıkarıldığımız mahkemece tutuklanmamıza karar verildi. Kararın ardından bizi Diyarbakır E Tipi Kapalı Cezaevine bırakan polisler, bizi ilgililere teslim ettikten sonra gittiler.  

Bu yazıya tepkini ver!

Benzer Bloglar