
Zindan Hatıraları-Turnuvalar
TURNUVALAR
Zamanla sosyal faaliyetler düzene girdiği için artık hobilere dört kısım çıkmaya başlamıştık. Daha kalabalık arkadaş gruplarıyla bir araya gelmeye başlamıştık. Hobilere dört kısım çıkmaya başlayınca zamandan da kazanmaya başlamıştık. Haftada bir gün olan ortak alan haftada iki güne çıkarılmıştı.
Cezaevinin futbol sahası olmadığı için koğuşların arka tarafından geniş bir alan futbol alanı olarak tahsis edilmişti. Haftada bir gün buraya çıkıyorduk. Futbol oynamak için çıktığımız bu sahanın çok geniş olması güzel bir şeydi. Ama sorun yerlerin beton olmasıydı. Betonda yere düşmenin nasıl bir şey olduğunu çocukluğumuzdan biliyorduk.
Çocukken hiçbir şeye aldırmadan bulunduğumuz her yerde oynadığımız futbol yüzünden vücudumuzun değişik yerlerindeki yaralar bize kalan hatıralar arasındaki yerlerini koruyorlar.
Ama şimdi çocuk değildik. Betonda oynanılan futbolun zararlarını biliyorduk. Yine de kendimize hâkim olamayıp futbol oynuyorduk. Başta kendimizi kandırıp yavaş oynayacağız deyip girdiğimiz oyunda, futbolun verdiği hırsa kapılıyorduk. Aksi takdirde futbol oynamanın bir anlamı olmuyordu.
Odalar arasında turnuvaların yapılması için yapılan teklife cezaevi idaresi olumlu baktı. Sahip olduğumuz üç bloktan toplam on iki kısım otuz altı odaya sahiptik. Yapılan düzenlemeyle her kısmın bir takım çıkarması ve eleme usulü ile turnuvaların yapılmasına karar verildi.
Cezaevi idaresinin isteği ile cezaevindeki sportif faaliyetlerin hepsinden turnuva yapılması talebine biz de olumlu baktık. Böylelikle cezaevinde yapılacak olan turnuvalara resmi bir görüntü kazandırıp cezaevi faaliyetleri arasında gösterip raporlara geçirilecekti.
Cezaevlerinin faaliyet raporları düzenli olarak Bakanlıkça kontrol edilip yapılan faaliyetler olumlu görüldüğü takdirde birinci Müdürün dosyasına işleniyordu.
Birinci Müdürün bu isteği bizim için bir sorun değildi. Biz, hangi Müdürün dosyasına ne eklendiğiyle ilgilenmiyorduk. Bu, Bakanlığın sorunuydu. Sadece yapılan iyiliklerin karşılıksız kalmadığını göstermek istiyorduk. Bizim için iyiliği olanlar için biz de elimizden gelen iyiliği esirgemezdik.
İlk olarak Tenis turnuvası yapılmasına karar verildi. İki adet olan Tenis masasında ilk olarak aynı kısımlar kendi aralarında maç edeceklerdi. Kısımlarından birinci olanlar daha sonra kendi bloklarındaki kısım birincileri ile maç edeceklerdi. Ardından her bloktan birinci ve üçüncüler kendi aralarında maç edeceklerdi. Bu düzenlemeleri bizden bazı arkadaşlarımız düzenliyorlardı. Yapılan düzenlemeler listelendikten sonra cezaevi idaresine teslim ediliyordu. Sonra cezaevi idaresi ortak alanların sekteye uğramayacağı bir düzenlemeyle sırasıyla kendilerine verilen listeye göre kısımları turnuva için çıkarıyordu.
Tenis turnuvasının ardından birinci gelen arkadaşa cezaevi birinci Müdürü tarafından sembolik olarak bir kalem hediye edildi.
Yapılan faaliyetleri yakından izleyen savcılık ve ziyaretçi heyeti Müdürün gerçekleştirdiği bu türden uygulamalarının takdire şayan olduğunu belirtip kendisini tebrik ettikçe birinci Müdürün yüzünde güller açıyordu.
Tenis turnuvasının ardından sırada Voleybol turnuvası düzenlemesine karar verilmişti. Bizim için turnuvalar kısımlar arasında yapılan güzel bir çekişmeye dönmüştü. Bazen espriler yapılıp en iyi Voleybol oynayan diğer kısımdaki arkadaşlara şaka yolu ile transfer teklifleri yapılıyordu.
Voleybol turnuvası için de düzenlenen liste idareye verilmişti. Voleybol turnuvası için bir de seyirciler düşünülmüştü. Turnuvaya çıkan kısımların ardından, sırası olan kısımlar seyirci olarak düşünülmüştü. Bu şekilde rakiplerinin nasıl bir performans sergiledikleri görmelerine imkân sağlanmış olacaktı. İdare için bir sorun yoktu.
Voleybol turnuvasının başlamasından sonra kısımlar arasında çekişmenin etkileri ortak alanda bir araya gelen kısımdakilerin gündemini oluşturuyordu. Herkesin gündeminde turnuvalar vardı. Rakipleri hakkında bilgi almak isteyenler özellikle ortak alana çıkıp bilgi edinmeye çalışıyorlardı.
Artık gündemimiz hangi takımın nasıl bir oyun sergilediği olmuştu. Yapılan yorumlar ve eleştiriler yapılan turnuvanın ciddiye alındığını gösteriyordu. Usta yorumculara taş çıkartacak şekilde yapılan bu yorumların doruk noktası, herkesin ilgi alanına giren futbol turnuvasının nasıl geçeceğinin ilk işaretleriydi.
Voleybol turnuvası çekişmeli geçiyordu. Seyircilerin de tezahüratları oyuncuların daha etkili bir oyun sergilemesine vesile oluyordu. Voleybol turnuvasının tek sorunu yine mekândı. Voleybol sahamız beton olduğu için oyuncular bazen iyi bir kurtarış için ellerinden geleni yaparken kendilerini yerde görebiliyorlardı. Bu, ister istemez özellikle dizlerinde yaralanmalara sebep oluyordu. Buna rağmen yine de oyun tüm heyecanıyla devam ediyordu. Voleybol turnuvası sırasında hiçbir arkadaşımızın başına kötü bir kaza gelmeden finaller yapıldı. Turnuvaların favorisi olan odanın finalleri kazanması ise hiç şaşırtıcı olmadı.
“Yenilen pehlivan Güreşe doymaz” misali Voleybolda kaybeden odalar, kozlarını futbolda paylaşacaklarını söyleyip bir birlerine meydan okumaları ise gülüşmelere sebep oluyordu.
Futbol turnuvasının bir an önce başlaması için sabırsızlıkla bekleyenler bu isteklerine kısa bir zaman sonra kavuştular. Yine ortaya favori kısımlar çıkmıştı. Voleybol turnuvasının yenilgisini telafi edebilmek için herkes en iyi şekilde futbol turnuvasına hazırlanıyordu.
Turnuvalar veya diğer aktivitelerin her biri, aslında bizim için güzel bir oyundan ibaretti. Herkes bunun farkındaydı. Sadece zindanın verdiği sıkıntılı ortamdan kurtulmak için bazen bu turnuvalarda birbirimizle yaptığımız şakalar ise sadece içinde bulunduğumuz ortamın havasından biraz uzaklaşmak içindi. Her birimiz birbirimizle uzun süre birlikte olduğumuz için birbirimizi iyi tanıyacak kadar birlikteliğimiz olduğundan espriler ve şakalar sadece aramızdaki dostluğun artmasına vesile oluyordu.
Turnuvalar bizim için bir araya gelmek ve birlikte vakit geçirmek için birer bahaneydi. Oynanan oyunlarda attığımız streslerimiz bizi rahatlatıyordu. Bazen bağırmak bile insanın içinde biriktirdiklerini bir nefesle boşaltması açısından o kadar etkili oluyor ki, bu oynanan maçların ardından odalarımıza döndüğümüz zaman yorgunluğumuzun yanı sıra kendimizde hissettiğimiz rahatlığı fark ediyorduk.
Turnuvalar ve Eğitim Kursları dışında cezaevi yaşantımız tek düze monoton bir yaşamdan ibaret olduğundan, bazen bizi bu monotonluktan çekip alacak etkinliklere ihtiyacımız olduğu kesindi. Bir oda içinde günün yirmi dört saatini bir arada aynı şeylerle ve aynı yüzlerle aylarca ve bazen yıllarca bir arada geçirenlerin ruh halini, psikolojisinin nasıl bir etki altında olduğunu birebir yaşadığımız için daha iyi görebiliyorduk. Bu türden bir yaşantının sosyal bir varlık olan insanın zamanla nasılda asosyal bir varlık haline getirdiğini de çok iyi biliyorduk.
Bunu bilen sadece biz değildik. Adalet Bakanlığı ve Cezaevleri Genel Müdürlüğü de bunu bildiklerinden olsa gerek mahkûmların sosyalleşmeleri için bu türden etkinliklere izin verip teşvik ediyorlardı.
Futbol turnuvası neredeyse hepimizin ilgi alanına giren bir spordu. Futboldan anlamayan benim gibiler dahi çocukluğumuzda mahallemizde arkadaşlarımızla oynadığımız futbol maçlarından bir şeyler öğrenmiştik. Çocukken belki de tek spor faaliyetimizin futbol olmasından olsa gerek başka sporlar oynamazdık.
Şimdilerde ise artık turnuvalar sebebiyle futbolun bazı kurallarını öğrenmek zorundaydık. Resmi bir maç olmasa da kurallar geçerliydi. Çocukluk yıllarımızdaki gibi kendi kurallarımızı kendimiz koyamıyorduk artık.
Futbol turnuvasını uzatmak için diğer turnuvalardan daha değişik bir yöntem izlendi. Her kısmın birbiriyle maç edebilmesi adına her blokun kendi aralarında maç yapmaları uygun görülmüştü. Eleme usulünden puan sistemine geçilmişti. Böylelikle her kısım diğer kısımlarla da karşılaşma şansı bulacaktı.
Turnuvalar başladığında yine en büyük sorunumuz mekândı. Geniş bir alana sahip olmamız avantaj olmasının yanı sıra yerlerin beton olması çok kötüydü. Voleybolda bile küçük sıyrıklara neden olan beton zemin şimdi daha çetin ve zorlu bir mücadeleye sahne oluyordu. Koşuşturmalar ve kazalar futbolun ruhunda vardı. Bu yüzden her maçın öncesinde hakemlik yapan arkadaş oyuncuları uyarmakla da görevliydi. Tabi maç başlamadan önce sakin kafayla düşünüldüğünden olsa gerek herkes birbirlerini uyarırken maç esnasında oyunun verdiği adrenalinle ister istemez kazalar oluyordu. Ayakların birbirine takılması sonucu kendilerini beton zeminde bulanların yuvarlanmalarını seyircilerin bir anda sahaya girip yere düşen arkadaşlarına yardımcı olmaları izliyordu.
En korktuğumuz şey bir arkadaşımızın ciddi bir yara almasıydı. Bunun için çok dikkatli olmalarına rağmen yine de bazen istenmeyen kazalar oluyordu. Bazen havadaki topa vurmak için birlikte kalkan oyuncuların kafalarının birbirleriyle çarpması sonucu aldıkları yaralar her zaman bizi kaygılandırıyordu. Ama buna rağmen yine de herkes turnuvaların devamı konusunda neredeyse hemfikirdi.
Futbol turnuvasının yanı sıra konuşulan bir konu da maç esnasında yaralanan arkadaşlar olmuştu. Maç esnasında ayaklarına aldıkları darbenin sıcaklığı geçince hissettikleri ağrılar sonucu ayaklarını kontrol edenler ayaklarındaki morarmayı gülerek karşılıyorlardı. Odalarına dönenler sanki bir savaş esnasında yaralanan askerler gibi aldıkları yaralarıyla gurur duyarcasını ayaklarındaki morlukları bir birlerine gösteriyorlardı.
Turnuvalar devam ederken bazen oyunları izlemek için cezaevi Müdürü yanında ikinci Müdürlerden birileri ile başgardiyanlar eşliğinde bizi ziyaret edip maçları seyrediyorlardı. Bizim nasıl bir oyun oynadığımızdan daha ziyade izin verdiği etkinliğin bizde nasıl bir etki yaptığını görmek istiyorlardı. Yüzümüzden memnuniyetimizi anlayınca buna vesile olduğu için kendisi de seviniyordu.
Turnuvalar sona erdikten sonra konuşulmaya bir müddet daha devam edildi. Kozlarımızı bir dahaki turnuvada tekrar paylaşmak için sözleşiyorduk. Kaybedenler faturayı birkaç oyuncunun acemiliklerine bağlayıp bir dahaki sefere daha iyi bir takımla karşılaşacaklarını söyleyerek rakipleriyle şimdiden sözleşiyorlardı.
Turnuvaların ardından yine vaktimizin büyük bir kısmını odamızda geçirmeye başlamıştık. Derslere eskisi gibi yoğun olarak kendimizi verip arada oluşan açığı kapatmaya çalışıyorduk.
Cezaevi süreci içinde hiçbir şey aynı kalmazdı. Ne turnuvalar sürekliydi, ne de odaya tıkılıp kalışımız. Sürekli olarak gündemimiz değişiyordu. Bu da İlahi bir rahmetti. İçinde bulunduğumuz havanın değişmesi, farkında olmadan kendimizi tekrar yenileme imkânı veriyordu.